Alzheimer 65 yaş üstünde yüzde 5 civarında görülüyor
SağlıkALZHEİMER HASTALIĞININ GÖRÜLME SIKLIĞININ, YAŞLA BİRLİKTE ARTTIĞINI BELİRTEN PROF. DR. ÖZGÜR BİLGİN TOPÇUOĞLU, “HASTALIK 65 YAŞ ÜSTÜ BİREYLERDE YAKLAŞIK YÜZDE 5 ORANINDA GÖRÜLÜRKEN; GEÇEN HER 5 YILDA BİR HASTALIK SIKLIĞI İKİ KAT ARTAR” DEDİ.
Alzheimer hastalığının görülme sıklığının yaşla birlikte arttığını belirten Prof. Dr. Özgür Bilgin Topçuoğlu, “Hastalık 65 yaş üstü bireylerde yaklaşık yüzde 5 oranında görülürken, geçen her 5 yılda bir hastalık sıklığı iki kat artar” dedi. Alzheimer hastalığının seyrinde zihnin fonksiyonel özelliklerinin olabildiğince korunmasının önemli olduğunu vurgulayan Topçuoğlu, “İşleyen demir ışıldar. Zihin ne kadar meşgul tutulursa, ne kadar çok uyaran alırsa fonksiyonelliği o ölçüde devam eder. Bulmaca çözmek, kitap okumak, örgü örmek ve benzeri uğraşlar mevcut yetileri korumak açısından çok önemlidir. Ancak her birey ve her hasta şahsına özeldir. Hastalığın ilerleme hızı değişkenlik gösterebilir” uyarısında bulundu.
Hastalığın erken evrede teşhis edilmesini sağlamak, farkındalık oluşturmak ve insanları bilinçlendirmek amacıyla her yıl 21 Eylül, Dünya Alzheimer Günü olarak anılıyor. İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özgür Bilgin Topçuoğlu, 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada hastalığın nedenleri, alınabilecek önlemler ve beyin sağlığının korunmasına ilişkin değerlendirmede bulundu.
Alzheimer’ın gelişiminde pek çok etken var
Alzheimer hastalığının gelişiminde tek bir kesin sebebin belirtilemeyeceğini kaydeden Topçuoğlu, “Şu an kabul edilen görüş genetik, yaşam biçimi ve çevresel etkenlerin bireyleri birlikte etkilemesi sonucu hastalığın geliştiği yönündedir. Kesin olarak Alzheimer’a sebep olduğu bilinen genler olmakla birlikte hastaların yüzde 1’inden daha az kısmında bu genler saptanmaktadır” dedi.
Plakların miktarı ve yerleştiği bölge önemli
Alzheimer tanısında beyinde oluşan plakların miktarı ve yerleştiği bölgenin önemli olduğunu vurgulayan Topçuoğlu, “Bireyin beyninde bir çeşit protein olan amilodden oluşan plaklar ve yine bir çeşit protein olan taudan oluşan nörofibriller yumaklar gelişerek beyin hücresi kaybı ve beyin hacminde küçülme ortaya çıkar. Bu plaklar ve yumaklar Alzheimer hastalığı tanısı için gerekli ancak yeterli değildir. Çünkü her ikisi de normal yaşlanmayla birlikte belli miktarda her yaşlı bireyde görülür. Alzheimer için tanısal olan, bu plakların miktarı ve özellikle beyinde yerleştiği alanlardır. Tahmin edileceği üzere bu plak ve yumakların beyinde hafıza, dil, yönetici fonksiyonlar gibi bilişsel işlevleri yöneten bölgelerde birikmesi ile Alzheimer hastalığı gelişir” diye konuştu.
Hastalığa yatkınlık Alzheimer riskini artırıyor
Alzheimer’a ait yatkınlığa sahip olmanın gelecekte Alzheimer hastası olmanın ilk şartı olduğunu belirten Topçuoğlu, kardeşlerden birinde Alzheimer görülürken diğerlerinde hastalığın görülmemesinin nedenlerini şöyle açıkladı:
“Bireylerin doğduğu andan itibaren sahip olduğu genetik materyal, hayatı boyunca sahip olacağı, sahip olmaya yatkın olduğu hastalıkların kodunu taşır. Alzheimer’a ait yatkınlığa sahip olmak, gelecekte Alzheimer hastası olmanın ilk şartıdır. Buna ek olarak çevresel toksinler, çevresel uyaran azlığı, yetersiz uyku, uzun süreli fiziksel ve psikolojik strese maruz kalmak, alkol ve keyif verici madde kullanımı yatkınlığı olan bireylerde hastalığın gelişimini kolaylaştırmakta ve hızlandırmaktadır. Dolayısıyla aynı fiziksel çevrede, aynı ailede yetişmiş kardeşlerin bile bir kısmında hastalık görülürken, bazı kardeşlerde hiçbir zaman gelişmeyebilir. Bu durum sağlıklı kardeşlerin, doğuştan gelen hastalığa yatkınlığa ait genetik materyale sahip olmaması ile açıklanabilir.”
Alzheimer hastalığının sıklığı yaşla beraber artıyor
İleri yaşlara erişen her bireyin Alzheimer’a yakalanmasının söz konusu olmadığını ifade eden Topçuoğlu, “Ancak burada bir görecelilik durumu söz konusudur. Alzheimer hastalığının sıklığı yaşla birlikte artmaktadır. 65 yaş üstü bireylerde yaklaşık yüzde 5 civarında görülürken, geçen her 5 yılda bir hastalık sıklığı iki kat artar. 50 yıl önce ortalama yaşam süreleri çok daha kısa olduğundan 65 yaşına ulaşan ve geçen insan sayısı çok azdı. Bu kişilerin de belli bir kısmında Alzheimer gelişeceği düşünülürse toplumda Alzheimer sıklığı çok düşük olarak saptanıyordu. Oysa uzayan yaşam süreleriyle birlikte artık her ailede en az bir, bazen daha çok sayıda 80 yaş üstü birey bulunuyor. Hastalığın görülebileceği yaş grubu toplumu arttıkça da doğal olarak artık daha çok sayıda Alzheimer hastası ile karşılaşıyoruz” diye konuştu.
Kadın cinsiyet, kafa travması, yetersiz uyku gibi faktörlere dikkat
Alzheimer gelişimini kolaylaştıran faktörlere de değinen Prof. Dr. Özgür Bilgin Topçuoğlu, bunları ileri yaş, aile öyküsü ve genetik, kadın cinsiyet, hafif bilişsel bozukluk, kafa travması, inme, depresyon, hava kirliliği, aşırı alkol tüketimi, yetersiz uyku düzeni, fiziksel egzersiz yetersizliği, obezite, sigara kullanımı ya da pasif içicilik, hipertansiyon, yüksek kolesterol, iyi kontrol edilmeyen tip 2 diyabet ve sosyal izolasyon olarak sıraladı.
İşleyen zihin ışıldar
Alzheimer hastalığının seyrinde zihnin fonksiyonel özelliklerinin olabildiğince korunmasının önemli olduğunu vurgulayan Topçuoğlu, “İşleyen demir ışıldar. Zihin ne kadar meşgul tutulursa ne kadar çok uyaran alırsa fonksiyonelliği o ölçüde devam eder. Genel olarak tüm demans hastaları, özel olarak ise Alzheimer hastaları belli bir aşamadan sonra yeni bilgi öğrenme, kaydetme ve bu bilgiyi geri çağırma yeteneklerini kaybedeler. Dolayısıyla bu hastalarda ilk hedef halihazırda sahip oldukları yetilerin korunabildiği kadar korunmasıdır. Bulmaca çözmek, kitap okumak, örgü örmek ve benzeri uğraşlar mevcut yetileri korumak açısından çok önemlidir. Ancak her birey ve her hasta şahsına özeldir. Hastalığın ilerleme hızı değişkenlik gösterebilir” uyarısında bulundu.
Antioksidan ve antienflamatuar besinlerin tüketimi önemli
Beslenmenin Alzheimer gelişimi üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkilerine değinen Topçuoğlu, “Alzheimer ve benzeri nörodejeneratif (sinir sisteminde dejenerasyonla giden) hastalıkların patogenezinde oksidasyon ve inflamasyon oldukça önemli yer tutar. Dolayısıyla antioksidan ve antienflamatuar besinlerin tüketimi vücudu oksidasyon yan ürünlerinden korur ve nöroproteksiyona (sinir hücrelerinin korunmasına) katkıda bulunur” dedi.
Akdeniz diyetiyle beslenme desteklenmeli
Sağlıklı ve dengeli beslenmenin önemini vurgulayan Prof. Dr. Özgür Bilgin Topçuoğlu, “Meyve, sebze, tam tahıllar, tohumlar/çekirdekler, kuruyemişler, zeytinyağı ve zeytinyağlı sebze yemekleri gibi besinleri içeren Akdeniz diyetiyle beslenme desteklenmelidir. Her gün mümkünse en az üç porsiyon değişik renkte sebze ve meyve tüketilmelidir. Günde en az 6-8 bardak sıvı tüketimi önemlidir. Su en kolay tercih olmakla birlikte alkol dışındaki tüm sıvılar hesaba alınabilir” tavsiyesinde bulundu.
İlginizi Çekebilir