Başkan Gülsoy: “İsrail - Filistin ve Rusya - Ukrayna faktörü Türkiye iç piyasası üzerinde etkili oluyor”
EkonomiKAYSERİ TİCARET ODASI (KTO) KASIM AYI MECLİS TOPLANTISINDA KONUŞAN KTO YÖNETİM KURULU BAŞKANI ÖMER GÜLSOY, YAŞANAN SAVAŞLARIN DÜNYADA GERGİNLİK OLUŞTURDUĞUNU SÖYLEYEREK, “İSRAİL-FİLİSTİN VE RUSYA-UKRAYNA FAKTÖRÜ TÜRKİYE İÇ PİYASASI ÜZERİNDE ETKİLİ OLUYOR” DEDİ.
Kayseri Ticaret Odası (KTO) Kasım Ayı Meclis Toplantısında konuşan KTO Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Gülsoy, yaşanan savaşların dünyada gerginlik oluşturduğunu söyleyerek, “İsrail-Filistin ve Rusya-Ukrayna faktörü Türkiye iç piyasası üzerinde etkili oluyor” dedi.
KTO Konferans Salonunda düzenlenen meclis toplantısına KTO Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Gülsoy, Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Rektörü Prof. Dr. Fatih Altun, yönetim kurulu üyeleri ve oda üyeleri katıldı.
Yaşanan savaşların dünyada gerginlik oluşturduğunu söyleyen Başkan Gülsoy, “Dünyadaki gelişmelerin epey hız kazandığı bir dönem yaşıyoruz. Hemen yanı başımızda, Filistin’de bir insanlık dramı yaşanıyor. Gelişmeleri maalesef üzülerek takip ediyoruz. Bu bir savaş değil, bu bir katliam, bu bir soykırım, bu bir vahşet. Gazze’de eli kanlı bebek katili Netanyahu tarafından; 6 binden fazla çocuk, 4 bin kadın olmak üzere yaklaşık 15 bine yakın kişi şehit edildi. Bu şehitlerin kanı bunların peşinde olacak. Tarih bunun hesabını soracaktır ama artık yeter. Akan kanın, katliamın, soykırımın son bulmasını ve kalıcı ateşkesin sağlanmasını temenni ediyoruz. İsrail ve Filistin arasındaki çatışmaların yanı sıra ikinci yılına giden Rusya - Ukrayna Savaşı da dünyada gerginlik oluşturmaya devam ediyor. Makro ekonomik dengeleri etkileyen bu iki önemli faktör, Türkiye’de de iç piyasa üzerinde de etkili oluyor. Rusya Ukrayna ve İsrail Filistin savaşlarının coğrafi konumu düşünüldüğünde, petrol ve doğalgaz rezervlerinin ortasında yaşanan çatışmaların meydana getirdiği olumsuz ortam; petrol ve doğalgaz fiyatlarının artmasına yol açıyor. Dolayısıyla enerji maliyetleri de artıyor. Enerjinin yanı sıra kullandığımız ithal girdilerin maliyetlerinde de önemli yükseliş yaşanıyor. Bunların yalnızca üretim için değil; günlük yaşamda vatandaşın kullandığı, satın aldığı her şey üzerinde de aleyhte bir etkisi var. Konut giderleri de ulaşım giderleri de vatandaşın markette doldurduğu filenin maliyeti de hep artıyor. Dolayısıyla bu da enflasyonu körüklüyor. Enflasyonu kontrol altına almak uzun ve zorlu bir süreç. Öte yandan faizin daha yükseltilmesinin piyasada durgunluğu artıracağı da muhakkak. Bu da büyüme oranının düşmesi anlamına geliyor. Dolayısıyla bugün ekonomi yönetiminin enflasyon mu büyüme mi sorusunun cevabını düşük enflasyondan yana kullandığını söylemek yanlış olmaz ki bu da doğru bir tercih. 2024 yılının arifesinde, Merkez Bankası faiz oranlarını reel düzeye çekerek enflasyonu kontrol altına almaya çalışırken, hükümetin de bütçe politikaları ve yapısal reformlarla büyümeyi desteklemesinin önemli olduğunu belirtmek istiyorum” dedi.
Gülsoy, yeni siparişlerin 1 yıldır ilk kez tüm sektörlerde yavaşlama sergilediğini söyleyerek, “Ülkemiz; Cumhuriyetin ikinci yüzyılı olan Türkiye Yüzyılına dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olma hedefiyle girdi. Bu hedefin lokomotifi üretim ve ihracattır. Zor koşullara rağmen iş insanlarımız üretmeye devam ettiler. Tedarikçi gücünü gösteren ihracatçılarımız sayesinde 2022 yılını 4 milyara yakın mal ihracatı ile rekor kırarak tamamladık. Bugün 190’dan fazla ülkeye ihracat gerçekleştiriyoruz. Son aylarda ihracat pazarlarımızda devam eden durgunluk, ihracat artış potansiyelimizi sınırlandırırken, iç piyasadaki talepte zayıflamaya başladı. Bu durum finansmandaki sıkılaşma ile birleşince sanayi üretiminde ve ihracatta daralma yaşıyoruz. Nitekim endeksler 3 aydır geriliyor. Yeni siparişler 1 yıldır ilk kez tüm sektörlerde yavaşlama sergiledi. Ekonomimizde kronik bir durum var. Üretim arttığında dış açıklarımız da artıyor, üretim azaldığında dış açıklarımız azalıyor. Kısır bir döngü yaşıyoruz ve bu durumdan kurtulmamız gerekiyor. Bunun için yerli payı ve katma değeri daha yüksek olan üretimi artırmamız son derece önemli. Özellikle hammadde üretimde ithal ikameli bir politikanın tercih edilmesi gerekiyor. İhracatımızın çok önemli bir kısmı imalattan oluşuyor. Buna karşın ihracat gelirlerimizle katma değeri düşük sektörlerdeki ithalatımızı karşılamakta bile zorluk çekiyoruz. Bunun için verimliliği ve teknolojik düzeyi artırmaya ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı.
Enflasyonla mücadele için her şeyi yaptıklarını ve yapmaya da devam edeceklerini söyleyen Güsoy, “Daha hızlı ve daha kaliteli bir ekonomik büyüme, toplumsal refahın artışı, bürokratik engellerin azaltılması, ihracatımızın artması ve daha nitelikli bir kompozisyona kavuşması sadece iş dünyamızın değil bu ülkede yaşayan herkesin ortak dilek ve beklentisidir. Bunun yolu da özel sektörü destekleyecek uzun vadeli, bütüncül ve akıllı politikalardan geçmektedir. Ülkemizin en acil ekonomik sorunu haline gelen enflasyonla mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceğine yönelik verilen mesajlar tüm kesimler açısından çok değerli. Oda olarak da, ilimizdeki yatırımcılarının yaşadığı sorunların farkında ve bilincindeyiz. Bu konuda elimizden geleni fazlasıyla yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Üyelerimizin istek ve taleplerini sürekli olarak raporluyor TOBB ve değerli bakanlarımıza da iletiyoruz. Daha önce de birçok kez dile getirdiğimiz Anonim ve limited şirketler için en az sermaye tutarının artırılmasına ilişkin beklentimiz alınan karar sonucu resmi gazetede yayımlandı. Buna göre en az sermaye tutarı, Anonim Şirketlerde 50 bin Türk Lirası’ndan 250 Bin Türk Lirası’na, Limited Şirketlerde ise 10 bin Türk Lirası’ndan 50 bin Türk Lirası’na yükseltildi. Kayıtlı sermaye sistemini kabul eden halka açık olmayan anonim şirketlerde ise başlangıç sermayesi 500 bin Türk Lirasından az olmayacak. Bu söz konusu tutarlar 1 Ocak 2024 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, yeni kurulacak olan anonim ve limited şirketler bakımından uygulanacak. Sermayesi belirtilen tutarların altında olan mevcut şirketlerimiz bakımından bu aşamada sermaye artırımı yapılması zorunluluğu bulunmamakla birlikte, özkaynak yapılarını güçlendirmeleri bakımından sermayelerini en az anılan tutarlarda artırmalarında ise fayda bulunmaktadır. Hiçbir olumsuz tablo, bizleri karamsarlığa ya da tedbirsizliğe sevk etmemeli. İş insanına karamsarlık yakışmaz. Karamsar olan ne üretebilir ne de ticaret yapabilir. Bizler Türk İş dünyası olarak bu güne kadar birçok zorluğu birlikte aştık. Çünkü bu tecrübeye ve dinamizme sahibiz. Yeter ki kendimize güvenelim. Yeter ki birbirimizi ötekileştirmeyelim. Fitne-fesada yer vermeyelim. Kamu, özel sektör el ele vererek bu zorlu günleri de atlatırız” dedi.
ERÜ Rektörü Prof. Dr. Fatih Altun da, “TUSAŞ’ın TGB-2’de yer alması ve bundan sonraki süreçlerde de özellikle uçak parça gelişimi ve bunların yapımında, tasarımında daha büyük katma değer olacak çalışmalar anlamında da TGB-4 ile yer alıyoruz. AR-GE PARK yeni bir formülasyon özellikle üniversite hocaları ile sanayicinin üniversitede buluştuğu bir ortam. Bunu da çok önemsiyoruz. Buradaki yapacağımız çalışmalarla bundan sonraki süreçlerde daha güçlü adımlar atacağımızı düşünüyoruz. ERÜ özellikle TÜBİTAK projelerinde etkin olarak kendinden bahsettiren bir üniversitedir. Bunun dışında biz Avrupa Birliği projelerinde üzerindeki üniversiteleri hedef alarak, onlarla birlikte çalışmalar yapıyoruz. Biz şehrimize lokomotif olmak istiyoruz. Yaptığı çalışmaları rafta eskiyen değil, tam tersine sanayimize katmak suretiyle ticaretimize katkı sağlayacak şekilde çalışma faaliyetleri içerisinde oluyoruz” ifadelerini kullandı.
Konuşmaların ardından KTO Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Gülsoy tarafından ERÜ Rektörü Prof. Dr. Fatih Altun’a plaket takdim edildi.
İlginizi Çekebilir