“Borderline kişilik bozukluğu olanlar, sık sık boşluk hissi yaşayabilir”
SağlıkPSİKİYATRİ UZMANI DR. ZEKERİYA BAHÇE, BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU OLAN KİŞİLERİN, SIK SIK BOŞLUK HİSSİ YAŞAYABİLECEĞİNİ SÖYLEDİ.
Psikiyatri Uzmanı Dr. Zekeriya Bahçe, borderline kişilik bozukluğu olan kişilerin, sık sık boşluk hissi yaşayabileceğini söyledi.
Borderline kişilik bozukluğuna sahip bireylerde rastlanılan belirtilerden bahseden VM Medical Park Samsun Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Zekeriya Bahçe, “Dürtü ve duygularındaki dengesizlik, istikrarsızlık, değişkenlik ve denetleme güçlüğü belirgindir. Bu durum nedensiz can sıkıntısı, boşluk hissi duyumsamalarına neden olabileceği gibi; sıklıkla kendilerini önemsiz, değersiz hissettiren küçük olaylara bağlı olarak yaşanma eğilimindedir” dedi.
“Terk edilmekten çok korkarlar”
Borderline kişilik bozukluğuna sahip bireylerin kendiliklerini ve dış dünyaya yönelik durum, nesne, kişileri anlamlandırmada bütünlükten yoksun, kararsız ve tutarsız olmaya yatkın olduklarına dikkat çeken Uzm. Dr. Bahçe, “Kendilerini, başkalarını ve dünyayı bazen çok iyi, bazen de çok kötü olarak algılama eğilimindedirler. Kendilik değerleri kendisine nasıl davranıldığı ile fazlasıyla bağlantılıdır. Bu sebeple istenmemek, reddedilmek, terk edilmekten çok korkma ve bu senaryodan kaçınmak için sürekli çaba sarf etme eğilimi içerisinde olabilirler. Dürtü ve duygularındaki dengesizlik, istikrarsızlık, değişkenlik ve denetleme güçlüğü belirgindir. Bu durum nedensiz can sıkıntısı, boşluk hissi duyumsamalarına neden olabileceği gibi sıklıkla kendilerini önemsiz, değersiz hissettiren küçük olaylara bağlı yaşanma eğilimindedir. Yine kendilerine iyi gelen herhangi bir durumla çok çabuk iyi hissetmeye de başlayabilirler” diye konuştu.
“İstikrarsız ilişkiler görülebilir”
Uzm. Dr. Bahçe, borderline kişilik bozukluğu bulunan kişilerde görülen belirtilerle alakalı olarak, “İlişkilere balıklama dalmak ya da onları aynı hızla sonlandırmak gibi gerçek ya da algılanan terk edilmeyi engelleme çabaları, ilgi alanları ve değerleri hızla değişebilme, düşüncesizce veya umursamazca hareket edebilme, aile, arkadaşlar ve sevdikleri ile yoğun ve istikrarsız ilişkiler modeli, çarpık ve istikrarsız bir benlik imajı veya benlik duygusu, para harcama, güvensiz cinsel yaşam, madde bağımlılığı, dikkatsiz araba kullanma ve aşırı yemek yeme gibi dürtüsel ve çoğu zaman tehlikeli davranışlar olarak sıralanabilir. Bununla birlikte, bu davranışlar çoğunlukla yüksek ruh hali veya enerjinin yüksek olduğu zamanlarda ortaya çıkıyorsa, bunlar borderline kişilik bozukluğu değil, bir duygudurum bozukluğunun belirtileri de olabilir. Vücudunu kesmek gibi kendine zarar veren davranışlar. Tekrarlayan intihar davranışı veya tehdit düşünceleri. Birkaç saatten birkaç güne kadar süren duygusal-iniş çıkışlarla (epizotlar) birlikte yoğun ve son derece değişken ruh halleri. Kronik boşluk hissi. Uygunsuz, yoğun öfke veya öfkeyi kontrol etmede sorunlar. Kendinden kopmuş hissetme, kişinin kendisini bedeninin dışından gözlemleme veya gerçek dışılık duyguları gibi ayrışma yabancılaşma duyguları da belirtiler arasındadır” şeklinde konuştu.
Genetik, çevresel ve sosyal faktörlerin etkisi
Araştırmaların genetik, çevresel ve sosyal faktörlerin borderline kişilik bozukluğu geliştirme ihtimalini artırabileceğinin gösterdiğini söyleyen Uzm. Dr. Bahçe, bu faktörleri şu şekilde sıraladı: “Aile öyküsü: Hastalığa sahip yakın bir aile üyesine (ebeveyn veya kardeş gibi) sahip kişilerin, paylaşılan genetik faktörler nedeniyle sınırda kişilik bozukluğu geliştirme ihtimali daha yüksek olabilir. Beyin yapısı ve işlevi: Araştırmalar borderline kişilik bozukluğu olan kişilerin beyinlerinde, özellikle de dürtüleri ve duygu düzenlemesini kontrol eden alanlarda yapısal ve işlevsel değişiklikler olabileceğini göstermektedir. Ancak bu değişikliklerin bozukluğa mı yol açtığı yoksa bozukluğun neden olduğu açık değildir. Çevresel, kültürel ve sosyal faktörler: Sınırda kişilik bozukluğu olan birçok kişi, çocukluk döneminde istismar, terk edilme veya zorluk gibi travmatik yaşam olayları yaşadığını bildirmektedir. Diğerleri istikrarsız, geçersiz kılıcı ilişkiler veya çatışmalar yaşamış olabilir” ifadelerini kullandı.
“Sadece psikolojik test ile sorun anlaşılamaz”
Borderline kişilik bozukluğunun genellikle geç ergenlik veya erken yetişkinlik döneminde teşhis edildiğini dile getiren Uzm. Dr. Bahçe, “Psikiyatri uzmanı kişinin belirtilerinin, yaşam deneyimlerinin ve aile tıbbi geçmişinin kapsamlı bir değerlendirmesine dayanarak klinik olarak teşhis konulur. Gerekli görülürse, çeşitli psikolojik testler istenebilir. Ancak tek başına psikolojik test ile tanı koymak doğru bir yaklaşım kabul edilmemektedir” diyerek, borderline kişilik bozukluğu bireyin hayatının birçok alanına zarar verebileceğine dikkat çeken Uzm. Dr. Bahçe, şu bilgileri paylaştı:
“Yakın ilişkileri, işi, okulu, sosyal aktiviteleri ya da öz imajı olumsuz etkileyebilir. Borderline kişilik bozukluğu bireyin hayatında eğitimi yarıda bırakmak, dürtüsel ve riskli davranışlar nedeniyle planlanmamış gebelikler, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, motorlu araç kazaları, fiziksel kavgalar, evlilik stresi veya boşanma gibi çatışmalarla dolu ilişkiler, hapis cezası gibi birden çok yasal sorun, intihara teşebbüs, kendini kesme ya da yakma ile kendine zarar verme ve bu yüzden sık sık hastaneye yatma, sürekli tekrarlanan iş değişiklikleri veya kayıpları ile taciz edici ilişkilere dâhil olma ve bu ilişkilerde zarar görmeye rağmen ilişkiyi sürdürme gibi komplikasyonlara neden olabilir.” Uzm. Dr. Bahçe, “Bunlara ek olarak bireyde alkol veya maddelerin kötüye kullanımı, anksiyete bozuklukları, bipolar bozukluk, depresyon, dikkat eksikliği / hiperaktivite bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, yeme bozuklukları ile diğer kişilik bozuklukları gibi başka akıl sağlığı bozukluklarının da görülmesi ihtimali yüksektir” dedi.
Tedavi yolları
Hastalığın kişilik bozukluğu tedavisinde şu anda üç ana psikoterapötik yaklaşım olduğunu belirten Uzm. Dr. Bahçe, “Psikodinamik, bilişsel-davranışsal ve destekleyici. Her birinin içinde özel çeşitler vardır: örneğin aktarım odaklı psikoterapi (psikodinamik) veya diyalektik davranışçı terapi (bilişsel-davranışsal). Temel anlayış ve metodoloji açısından farklılık gösterse de tüm yaklaşımlar, hem başlangıçta klinik tabloya hakim olan semptom yönetimini, hem de semptomlar hafifletildikten sonra belirgin kalan kişilik zorluklarını iyileştirmeyi amaçlamaktadır. Sıklıkla psikoterapilerin uzun süreli olması beklenmektedir. Sık terapist değiştirilmemesi önerilmektedir” açıklamasında bulundu.
İlginizi Çekebilir