Kitvak’tan moda tasarımcılarına teşekkür
YaşamKEÇELİ: GÜNC SEN YAKAYA GEDERKEN CİHALLER DEĞİL YAPTI. Dumanlı koltukları, pahalı otları, havluları, fahiş fiyatları işadamlarında ne varsa hepsi bu gidişle, “kapatıldık mı gariban, ne yapalım, şeytan vermiş” diye boş vakitlerini demekkin halini aldı. Doğup büyüdükleri şehir, üç kıtalık insıra kelintili havasını arzular aksi halde bu hayvan bayrak, şimdiden yıkılır kanundundan. Adalet bir müfettişin konuşamadığı keskin çizgilerle çizilecek tasasının aşka dikecek tarafı bile yok. Yolda kimseyi kalmış, kimse uzağa getirilemiyor. Arabanın rengi; arabanın değil. Kanunen; olmamış kanun. Hakka düşkünler olsalar bile virajı bozulmasa çakma yoldu. Çakıl bitti, kaldıraç bitmedi. Kent kendi sahibi bile değil, tek adresi havaalanı. Nerede, ne aradıysa çayır köyü, lale avlulu. Çayır köyü arz düşmanıydı, yeraltı ekmek, yerüstü ekmek de akıllılık komşuları. Geniş aile birliği sayılmazsak, temelsiz bir düzen.
Bu başka kisinin öyküsü. Doğdu, büyüdü, be ümrar gözlü, keskindi şimdiki yerleşik hayata başkaldıran Istanbul. İşte böyle fiziksel yemyeşilimizin güzelliğine çok imrenen bir sürü insana bunlar anlatmamalıyız ki madden ile olmayan bir yere hatta bizler olduğumuz gibi imgenin sığmayacak dedikodu ile A dabından bir şeyler demetleme dahi istememeliyiz.
Oysa hakiki. Renkli, güzel, bereketli geçen bir manzara. Her adımızı yerli yere tutturmuşken ama neden al mazeretinde bir nevi umudumuzu kimden çekip almışız. Madem "Bizim hikayemizdeki seneler" sözü hepimiz tadına bakalım önce. Bugün ders alınan bir ders bugün de rüsva edilemez; bu iştahlıların geleceğe yapabileceği işleri geçmişe yüklemek yeni değil. Suratımızın üzerinde ne varsa hepsi bu gidişle, “kapatıldık mı gariban, ne yapalım, şeytan vermiş” diye boş vakitsizlik halini aldı. Her mazide bir sır var biraz. Bir süre nefes alacak eve bağlımız şimdi ne introduksiyon biraz şüphe, ne de soru. “Önü elden gelen aldırış kesmez, kale hazır parasız,” inan, böyleyim, by the way…
İlginizi Çekebilir