Bursa’da yaşayan Emin Altınsoy, emekli olduktan sonra küçük yaşlardan bu yana biriktirdiği plakları dinleyebilmek için bir gramofon satın aldı. Aldığı gramofonun çalışmamasıyla tamir edebildiğini fark eden Altınsoy, yurt dışından aldığı gramofon parçalarıyla özel tasarım gramofonlar üretti. Türkiye’nin en eşsiz koleksiyonlarından birine sahip olan Altınsoy, unutulmaya yüz tutmuş eserleri gelecek nesillere aktarmak istediğini kaydetti.
Bursa’da yaşayan 62 yaşındaki emekli devlet memuru Emin Altınsoy, küçük yaştan bu yana biriktirdiği plakları dinleyebilmek için gramofon satın aldı. Aldığı gramofonun eve geldiğinde çalışmaması üzerine tamir etmeye çalıştı. Gramofonu tamir edebildiğini fark eden Altınsoy, bu kez İstanbul ve Avrupa ülkelerinden gramofon parçaları satın aldı. Ahşap işlerine de el yatkınlığı olduğunu söyleyen Altınsoy, yeniden yaptığı gramofonlara özel tasarım kasa üretti. Daha sonra gramofon borularının da geçmişte ahşaptan olduğunu fark ederek kendisi yapmayı denedi. Evinin balkonunda yaptığı ahşap boruları gramofonlarına takarak daha kaliteli ses elde etti. Dut, maun ve ceviz ağaçlarından gramofonlar yapan Altınsoy, Türkiye’de eşi benzeri olmayan bir koleksiyonun da sahibi oldu. Ayrıca 2 binin üzerinde taş plak barındıran bir koleksiyonu daha olduğunu söyleyen Altınsoy, günümüzde unutulmaya yüz tutmuş eserleri en kaliteli haliyle gelecek nesillere aktarmak istediğini söyledi.
İlk kez aldığı gramofon bozuk çıktı, sıfır’dan kendi üretti
İlk aldığı gramofonun eve geldiğinde çalışmaması üzerine kendisinin tamir ettiğini daha sonra da özel tasarım gramofonlar ürettiğini söyleyen Emin Altınsoy, “Gramofon ile tanışmam bundan 6-7 yıl önce oldu, bir tane gramofon aldım. Eve getirdiğimde bana gerçek olarak sattıkları gramofonun imitasyon olduğunu öğrendim. İnsanlar bazen dürüst olmuyorlar ben de ‘olsun’ dedim. Asıl mesleğim mekanikçi olunca ben de bunun motoruna, şekline genel olarak baktım. Kendi kendime ben bundan daha güzelini yaparım dedim. İlk gramofonu kendime yaptım. ceviz kasadan çok güzel bir gramofon yaptım. Bu gramofona, çanta gramofon türünün mekanizmasını ekledim. Sonra bu gramofonun borusunu da ben yaparım diye düşündüm, ölçülerimi ve modelleri alıp ahşabı işleyerek uğraşlarım sonucunda bir boru yaptım. İlk yaptığım boruyu da hala saklıyorum” şeklinde konuştu.
2 binin üzerinde plak koleksiyonu var
Babasından kalan plakların üzerine kendisinin de plaklar ekleyerek geniş bir koleksiyon sahibi olduğunu ifade eden Altınsoy, “İnsanın içinde müzik ve sanat sevgisi olmazsa gramofonun ya da biriktirdiği bazı şeylerin bir anlamı olmuyor. Ben çocukluğumdan beri plak biriktirmeyi severim. Babamdan kalan 45’lik plaklar, 33’lük plaklar, 78 devri dediğimiz taş plaklar elimde mevcuttu. Gramofonla tanıştıktan sonra bu plakları arttırdım. Şuan elimde ne kadar plak olduğunu bilmiyorum ama 2 bin’in üzerinde olduğuna inanıyorum. Bu plakları ticaretten daha çok, gelecek nesillere bırakmak, sanatçılarımızı ölümsüzleştirmek için biriktiriyorum. Hayatta her şey para değil ben onu anladım. Hobi ile uğraşırken de sanata ve ülkenin özgeçmişine sahip çıkmak gibi şeyler benim için önemli” dedi.
Ahşap boruyla daha kaliteli ses üretiyor
Gramofonun kasası gibi borularını da ahşaptan üreten Altınsoy, “Normalde gramofonlar ben yapana kadar pirinç ve tenekeydi. Pirinç ve tenekenin ticareti ve satışı kolay diye insanlar ahşapla uğraşmamışlar. Türkiye’deki koleksiyonerler de, bazı iş adamlarında, bazı bakanlarda, ülkemizin ileri gelenlerinde benim ahşap borularım ya da gramofonlarım evlerinde sergileniyor şuanda. Yaptığım işten de çok mutluyum, severek yapıyorum. Yapmaya devam ediyorum, üzerine kendimden bir şeyler katıp geliştirerek daha güzel borular yapmak için uğraş veriyorum. Teneke borularda ses daha akustik çıkıyor. Telli çalgılarda bu yüzden ahşap boru tercih ediliyor. Genelde dut ağacı, maun gibi kaliteli ağaçlardan üretildiği zaman bunlardan çok iyi ses alınıyor. Ben yaptığım borularda genellikle dut, maun ve ceviz ağacı kullanıyorum o yüzden mükemmel bir ses çıkıyor. Tahta borular tenekeyle kıyaslanamayacak kadar iyi ses çıkarıyor” ifadelerini kullandı.
Afrika’da yaşayan bir böceğin salgısıyla cila yapıyor
Yaptığı gramofonlarda sesin daha kaliteli çıkması için sentetik cila kullanmadığını kaydeden Altınsoy, “Mustafakemalpaşa’da yöresel olarak kayın ve ceviz ağaçları çok bu ağaçları alıp boyutuna göre kestiriyorum ve parçaları güneşte kurutuyorum. Kuruyan parçalara şekil verip birbirine ekliyorum. Aşağı yukarı bir borunun yapımı bana 15 güne mal oluyor. Komalak cilası 17-18. yüzyıllarda Avrupa’da mobilya cilası olarak kullanılıyor. Eskiden günümüzde olduğu gibi sentetik cilalar olmadığı için bu komalak cilası Afrika’da bir böceğin salgısından elde ediliyor. Bu böceğin salgısı toplanıyor ve kurutuluyor, kurutulan öz ispirto ya da alkolle açılıyor ve komalak cilası elde ediliyor. Bu cila bir beze emdirilerek ahşaba 50-100 kat arası sürülük bu katlar kişinin inisiyatifine bağlıdır, ne kadar kalın sürülürse o kadar parlak ve kalın olur. Bu işlemelerden sonra gramofon borusunun yapım aşamasının sonuna geliyoruz. Bu emeğimin karşılığını alabiliyorum bu daha diğer eserlerimin gelişimine katkı sağlıyor. Ürdün, Libya, Singapur, Amerika, Almaya ve İngiltere’ye ürünlerim gitti. Sosyal medyada yaptığım paylaşımlara güzel eleştiriler alıyorum, kitap gönderen bile oldu. Bana yardımcı olmak için metriyarlar, diyaframlar, motorlar gönderiyorlar. Bu işle uğraşırken çok kişiyle arkadaş oldum” diye konuştu.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.