İsrail-Filistin arasındaki gelişmeler hakkında değerlendirmelerde bulunan Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç. Dr. Bahadır Kaynak, "11 Eylül nasıl Amerika’nın küresel ölçekte kırıp döktüğü bir dönemin kapısını açtıysa, İsrail de bunu daha küçük ölçekte bölgede gerçekleştirebilir" dedi.
Hamas’ın İsrail’e gerçekleştirdiği son saldırıların etkileri ve boyutları uzun süre dünya gündemini belirleyecek nitelikte. Uzmanlar, bu saldırının İsrail için Ortadoğu’ya yönelik daha saldırgan bir politikanın hareket noktası olabileceğine dikkat çekiyor. Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi, Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç. Dr. Bahadır Kaynak’a göre, 11 Eylül nasıl Amerika’nın küresel ölçekte kırıp döktüğü bir dönemin kapısını açtıysa, İsrail de bunu daha küçük ölçekte bölgede gerçekleştirebilir. Doç. Dr. Bahadır Kaynak, ABD’nin 11 Eylül sonrasında tedbirlerini El Kaide ile sınırlı tutmadığını, kendi dış politika önceliklerine göre hedef tespiti yaptığını hatırlattı. İsrail’in de son saldırılar sonrasında kendi toplumunda artan güvenlik kaygılarını ve uluslararası toplumda kendisine yönelik sempatiyi bir fırsat kapısı olarak kullanmak isteyebileceğini belirten Kaynak, bu enerjinin hangi yöne kanalize edeceğini ise Tel Aviv’in politika öncelikleriyle yapılacağını kaydetti.
“Filistin meselesini gölgede bırakacak”
Bahadır Kaynak, “İsrail’in son dönemdeki tavrı, İran ve başta Suriye ve Lübnan olmak üzere uzantılarının güçlenmesinden rahatsız olduğunu ortaya koyuyor. Bu müdahalelerin daha kapsamlı hale gelmesi, Filistin meselesini gölgede bırakacak bir dizi gelişmeyi tetikleyebilir” değerlendirmesini yaptı. Türkiye’nin de parçası olduğu coğrafyada Lübnan’dan Suriye’ye, Irak’tan Kafkaslara birbiriyle iç içe geçmiş bir dizi dişlinin birlikte hareket ettiğine dikkat çekti. Bunların hemen hepsinin ayrı bir kriz potansiyeli taşıdığına işaret eden Kaynak, “Son olaylardan sonra bu parçaların daha da fazla birbirini tetikleyeceği, risklerle dolu bir dünyaya adım atmış olabiliriz” dedi.
“Etkisi İntifada’yla aynı olmayacak”
Bahadır Kaynak ayrıca, İbrahim anlaşmalarıyla iyice yalnızlaşan Filistinlilerin, kendi davalarını dünya kamuoyuna taşıdığı iddialarını da değerlendirdi. Bu durumun Filistinlilerin uğradığı haksızlıkların gündeme gelmesinden ziyade, İsrail’in hem Batı Şeria’da hem de Gazze’de bu olayları kullanarak baskıyı artırmasına neden olacağını söyledi. “1987’deki Birinci İntifada bir gözardı edilme sürecine tepkiydi. Meseleyi uluslararası gündeme taşımakta başarılı olmuştu. Ancak İsrailli askerlere taş atan çocuklarla siviller arasında böylesi can kaybına yol açan olayların doğuracağı tepkiler taban tabana farklı” diye konuştu. Böyle bir saldırının küllenmekte olan Filistin meselesini gündeme taşısa bile bunun kamuoyundaki etkisinin İntifada’yla aynı olmayacağını belirten Kaynak, “Filistin davasına yeniden can suyu vermek bir yana, İsrail’in Gazze’ye yönelik sert cevabına ve orada şiddeti artacak tedbirlere meşruiyet sağlayacak bir durumla karşı karşıyayız” dedi.
“İsrail daha otoriter, sağ çizgiye savruluyor”
Bununla birlikte son durumun İsrail’in iç dengeleri açısından da önemli etkileri olacağına değinen Kaynak, “Giderek daha otoriter, sağ bir çizgiye savrulan İsrail’de bu eğilimin güçlenmesi kaçınılmaz. Bu ay içerisinde gerçekleşecek yerel seçimlerde de bunun izlerini görmemiz çok muhtemel” değerlendirmesini yaptı.
“İsrail hükümeti, bir ikilemle karşı karşıya”
Bahadır Kaynak, saldırının bir diğer etkisinin İsrail’in Orta Doğu’daki diplomatik atağıyla ilgili olduğunu söyledi. Kaynak’a göre, İbrahim Anlaşmaları Tel Aviv’in kuruluşundan beri dışlandığı bölgesinde nihayet kendisini kabul ettirmesini sağlamıştı. Son olarak Suudi Arabistan’la yapılan görüşmelerin iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesini hedeflediği belirtti. Kaynak, sözlerine şöyle sonlandırdı:
“Netanyahu hükümetinin saldırılara sert tepki vermesiyle Filistinlilerin maruz kalacağı şiddet, bu süreci kesintiye uğratabilir. Bu da İsrail hükümetini bir ikilemle karşı karşıya bırakıyor. Ancak bunun kalıcı olmasını beklemiyorum. İsrail’in bölgeyle ilişkilerini normalleştirmesi daha uzun soluklu faktörlerden kaynaklanıyor. Filistinlilerin uğradığı haksızlıkların, ne Riyad’ın ne de bölgedeki diğer başkentlerin gündeminde ön sıralara çıkması kolay değil. Uluslararası siyaset çıkarlar üzerinden oynanan bir oyun; adalet duygusu hiçbir zaman belirleyici bir faktör olamıyor.”
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.