Kardiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Cahide Haznedar Kırcı, ihmal edildiği takdirde hayati risk oluşturabilen metabolik sendromun özel bir ilacı olmadığını ancak düşük kalorili, daha az karbonhidrat içeren, katkı maddeli paketli gıdalardan uzak, Akdeniz diyeti gibi dengeli diyet modelleri ile hastalığın etkilerinin azaltılabileceğini belirtti.
Medical Park Karadeniz Hastanesi’nden Kardiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Cahide Haznedar Kırcı, hayatı tehdit eden pek çok hastalığa neden olabilen metabolik sendrom hakkında açıklamalarda bulundu.
“Kalp krizi, felç ve diyabete neden olabilir”
Tıpta koruyucu hekimliğin önemine dikkat çeken Uzm. Dr. Kırcı, “Hekimlik, koruyucu hekimlik (primer koruma) ile başlamaktadır. Koruyucu hekimlikte bir hastalığa kişinin sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri ortaya çıkmadan önce müdahale edilmesi amaçlanır. Örneğin, hastalıklara karşı yapılan aşılamalar, yetersiz ve yanlış beslenme ya da tütün kullanımı gibi riskli davranışların değiştirilmesi gibi durumlar birincil koruma arasında yer alır” ifadelerini kullandı.
Çoğu kalp damar hastasında önceden var olan, birincil koruma ve gerekli müdahaleler ile önlenebilecek sendromlardan birinin de metabolik sendrom olduğuna işaret eden Uzm. Dr. Kırcı, “Metabolik sendrom kalp krizi, kalp damar hastalıkları, felç, diyabet, karaciğerde yağlanma, kanser, polikistik over sendromu gibi birçok hastalığa neden olabilmektedir” şeklinde konuştu.
“Metabolik sendromun 5 işareti”
Kişide metabolik sendromun anlaşılmasına yol açan bazı parametreler olduğunu belirten Uzm. Dr. Kırcı, aşağıdaki beş durumdan en az üçünün bir arada bulunmasının metabolik sendrom olarak adlandırıldığını söyledi:
“Artmış bel çevresi: Göbek üzerinden ölçülen bel çevresinin erkeklerde 102 cm, kadınlarda 88 cm’den fazla olması. Yüksek trigliserit düzeyi: Kandaki trigliserit (serbest kan yağları) düzeyinin 150 mg/dl’den yüksek olması. Düşük HDL düzeyi: HDL kolesterol ‘iyi huylu’ kolesterol olarak bilinen bir kolesterol molekülü çeşididir ve damar sertliğine karşı koruyucu özelliği vardır. HDL kolesterol düzeyinin kadınlarda 50, erkeklerde 40 mg/dl’nin altında olması. Yüksek kan basıncı: Kan basıncının 135/90 mmHg’dan yüksek olması veya tansiyon düşürücü ilaç kullanıyor olmak. Bozulmuş açlık kan şekeri: Açlık kan şekerinin 100-125 mg/dl arasında olması (açlık kan şekerinin 126 mg/dl ve üzerinde olması şeker (diyabet) hastalığı demektir).”
“Obez ve dengesiz beslenen kişilerde risk yüksek”
Metabolik sendrom riskinin kimlerde yüksek olduğuna değinen Uzm. Dr. Kırcı, “Obezitesi yani fazla kilosu olan ileri yaşlı kişilerde, hareketsiz bir yaşam süren ve dengesiz beslenme alışkanlıkları olan kişilerde, yoğun sigara tüketenlerde, stres ve depresyon sonucu aşırı yeme bozukluğu geliştirenlerde daha yüksek risklidir” dedi.
“Kadınlarda daha sık görülüyor”
Dünya genelinde ve ülkemizde metabolik sendromun sık rastlanan bir durum olduğunun altını çizen Uzm. Dr. Kırcı, şu bilgileri paylaştı:
“Erkeklerden ziyade kadınlarda daha yaygındır. Kadınlarda metabolizmanın daha yavaş olması nedeniyle obeziteye daha sık rastlanır. Metabolik sendrom ile insülin direnci arasında çok yakın bir ilişki vardır. Metabolik sendrom, insülin direnci zemininde gelişebilen bir hastalıktır. Genetik yatkınlık söz konusu olsa da modern hayatın getirdiği hareketsiz (sedanter) yaşam ve yüksek kalorili beslenme sendromun seyrini değiştirmektedir. İnsülin direnci, kalp sağlığını tehdit eden ve tedavi edilmesi gereken bir sağlık sorunudur.”
“İlacı yok, yaşam tarzı değişikliği şart”
Metabolik sendrom belirtilerinin tek başına herhangi bir ağrı veya rahatsızlığa neden olmadığı için genellikle uzun süre fark edilmediğini aktaran Uzm. Dr. Kırcı, hastalığın tedavisi hakkında ise şu açıklamalarda bulundu:
“Metabolik sendromun özel bir ilacı yoktur. Bu yüzden öncelikle tedaviye yaşam tarzı değişikliği dediğimiz diyet ve egzersizle başlamalıyız. Düşük kalorili, daha az karbonhidrat içeren katkı maddeli paketli gıdalardan uzak bir diyet önceliğimiz olmalı. Akdeniz diyeti gibi dengeli diyet modellerinin uygulanması faydalı olacaktır. Akdeniz diyeti sebze, meyve, baklagiller, zeytinyağı, ceviz, fındık, üzüm gibi liften, kompleks karbonhidratlardan ve tekli doymamış yağlardan zengin, doymuş yağlardan fakir bir diyettir. Haftada en az 3 gün, her defasında en az 45 dakika tempolu ve düzenli hareket içeren (yürüyüş gibi) egzersiz yapın. Sigara ve alkolden uzak durun. Tuz tüketiminizi azaltın. Günde toplam 4-5 gramdan fazla tuz tüketmeyin. Kişide tansiyon ve şeker hastalığı varsa, ilaçlarını düzenli kullanmalı, doktor kontrolü ve tavsiyesi olmadan gelişigüzel ilaç almamalıdır.”
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.