Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Kaşif Hamdi Okur, dinin doğru anlaşılması için sağlıklı bir kaynak ve yöntem anlayışına ihtiyaç duyulduğunu söyledi.
İmam Hatip Lisesi ve İlahiyat Fakültesi Kurma ve Koruma Vakfı (İMVAK) tarafından “Kur’an İslamı Ne Demektir?” konulu konferans düzenlendi. Konferansa İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Kaşif Hamdi Okur, konuşmacı olarak katıldı.
Yaklaşık iki asırdan bu yana İslam dünyasında yaşanan problemler, askeri, siyasi ve ekonomik alanda karşılaşılan başarısızlıklar Müslümanları bu durumun sebepleri üzerinde kafa yormaya mecbur ettiğini dile getiren Prof. Dr. Kaşif Hamdi Okur, “Başarısızlığın sorumluluğunu doğrudan dine fatura eden marjinal bir azınlığın yanı sıra büyük ölçüde dinin yanlış anlaşıldığı ve yorumlandığı fikri de geniş kitlelerde makes bulmuştur. Sorunu aşmak için ileri sürülen teklifler arasında, tarihi süreç içerisinde nasların (ayet ve hadislerin) anlaşılmasına yönelik geliştirilen anlama yöntemlerini (usûl) ve bu yöntemler sonucu elde edilen yorumları ve yaklaşımları paranteze alarak doğrudan naslara yönelmek, nasların zâhirine ve lafızlarına sığınmak düşüncesi de yer almıştır. Bu düşünce de zaman içerisinde kendi bünyesinde farklı tonlara bürünmüş, Kur’ân ve Sünnet’e dönüş taraftarlarının yanında, İslam’ın Kur’an’dan ibaret olduğunu savunanlar da boy göstermiştir. Çeşitli versiyonlara bürünerek günümüze kadar gelen bu damar Türkiye’de, artık bir söylem haline getirdiği “indirilmiş din” ve “uydurulmuş din” karşıtlığından beslenerek bir popüler kültür fenomeni haline gelmiştir. Tarih içerisinde üretilmiş yorumları “uydurulmuş” kategorisine sokan bu söylem sahiplerinin nasların zâhirinden ürettikleri kendi yorumlarını “indirilmiş” olarak nitelemeleri oldukça problemli bir durumdur. Herhangi bir usûlden vareste olarak nasların zâhirine sığınmak kimi zaman ayet ve hadisleri batıni/ezoterik yaklaşımların malzemesi haline getirmekte, kimi zaman ise nasların radikal devrimci örgütler tarafından birer slogan haline getirilmesine zemin hazırlamaktadır. Her iki yaklaşım sahiplerinin de müntesiplerine doğrudan ve sadece Kur’ân’ı okumalarını öğütlemeleri oldukça dikkat çekicidir. Mevcut tablo dinin doğru anlaşılması için sağlıklı bir kaynak ve yöntem anlayışına duyulan ihtiyacın önemini ortaya koymaktadır” dedi.
Türkiye’de Osmanlı modernleşmesi süreci içerisinde Kur’an’a dönüş vurgusu yapılmakla, yenileşme taraftarı Batıcıların kendilerini “Hakâik-i Kur’âniyye (Kur’ân hakikatları) dindarları” olarak tanımlamakla birlikte, sistematik bir düşünce olarak “Kur’ân’a dönüş” hareketinin Cumhuriyet döneminde, ilahiyat alanında akademik çalışmalar yapılmaya başladıktan sonra filizlendiğini anlatan Prof. Dr. Okur, “Ancak Türkiye’de “Kur’âncılık Söylemi” farklı varyantlarla kendisine taraftar bulmuştur. Bu bağlamda “Kur’ân’a Dönüş Hareketi” ile “Kur’ân İslam’ı” söylemi arasında ayrım yapmayı gerektiren önemli bir nokta vurgulanmalıdır. Kur’an’a dönüş söylemi içerisinde değerlendirilen yukarıdaki isimler Kur’ân’ın ana kaynak olduğuna vurgu yapmakla beraber, temellendirilmesinde ve bazı detaylarda görüş ayrılıkları olmakla birlikte, Hz. Peygamber’in Kur’ân’ı açıklayıcı fonksiyonunu “prensip olarak” inkâr etmemektedirler. Ancak Kur’ân’a aykırı olduğunu düşündükleri birçok hadisi ve bu hadislere dayalı hükümleri reddetmekte bir sakınca görmemektedirler. “Kur’ân İslam’ı” söylemine göre ise dinin tek kaynağı Kur’an’dır. Kur’ân’da olmayan bir şey dinde yoktur. Hem Kur’an’a dönüşten bahsedip hem de Sünnet’in açıklayıcı fonksiyonunu gündeme getirmek bir çelişkidir. Kur’ân’a uygun hadislerin olabileceği iddiası ise tam bir safsatadır. Bu çelişkiden kurtulmak için “Kur’ân, tüm Kur’ân, başka şey değil sadece Kur’ân” diyen gerçek Müslümanların sayısının artması gerekmektedir. Görüldüğü üzere, her iki eğilim arasındaki bu önemli fark iki grubu da ayrı ayrı incelemeyi gerektirmektedir” diye konuştu.
“Gerek “Kur’ân’a dönüş” gerekse “Kur’ân İslam’ı” söylemleri, “Mushaf” üzerinde şekillenmiş bir “Kur’ân” ve rivayet külliyatı üzerinde şekillenmiş bir “Sünnet” algısından hareket etmekte, nüzul ve metinleşme süreçlerini yeterince dikkate almamaktadır” diyen Prof. Dr. Okur, “Her iki akımın da çağdaş dünyanın verili durumundan etkilendiği, bu durumla İslam hükümleri arasındaki gerilimi azaltacak bir portre ortaya koymaya çalıştığı gözlemlenmektedir. Fıkıh usulü bağlamında meseleye yaklaşıldığında, birinci söylemin ciddi hatalar ve sapmalar barındırdığını, ikinci söylemin ise temel kabulleri açısından fıkıh usulünün belirlediği çerçeveyle bağdaşmasının mümkün görünmediğini ifade edebiliriz” ifadelerini kullandı.
Konferansı Vali Doç. Dr. Zülkif Dağlı, Belediye Başkanı Dr. Halil İbrahim Aşgın, Hitit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Osman Öztürk, Türk Ocağı Başkanı Prof. Dr. İrfan Çağlar ve davetliler izledi.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.