“Gastro Talks 7” etkinliğinde, “Türk Gastronomisinde Marka Kimliği Oluşturma Süreci” söyleşisine katılan ve gastronomi öğrencileri ile bir araya gelen MYK Gastro Arena’nın Kurucusu ünlü Aşçı ve Şef Mehmet Yalçınkaya, Türk mutfağının markalaşma adına yurt dışında yeteri kadar var olmadığını söyledi. Yalçınkaya, “Türk mutfağı dünyanın sayılı mutfaklarındandır diyoruz ama kime göre? Kimse yoğurdum ekşi demez. Evet, Türk mutfağı genişlik, hacim bakımından gerçekten dünyanın sayılı mutfaklarından. Fakat bu uluslararası boyutta nerede? Bunu ele almalıyız ve tanınırlık açısından dünyanın her yerine restoran açmalıyız” dedi.
Türk mutfağının markalaşma sürecini ele almak ve gastronomi öğrencileri ile sektör buluşmasını sağlamak adına İstanbul Gelişim Üniversitesi, “Türk Gastronomisinde Marka Kimliği Oluşturma Süreci” söyleşisi düzenledi. Etkinliğe sektörden birçok önemli ismin yanında ana konuşmacı olarak ünlü şef ve aşçı Mehmet Yalçınkaya da katılım sağladı. Söyleşi başlangıcında, 6 Şubat depreminde üniversite adına afet bölgesine gönderilen 100.000 kumanyalık yardım tırlarına destek sağlayan gastronomi sektörünün ünlü isimlerine plaket takdim edildi. Etkinlikte, Şef Mehmet Yalçınkaya ise öğrencilerle hem tecrübelerini paylaştı hem de Türk mutfağının markalaşması adına neler yapılması gerektiğine dair önemli tavsiyelerde bulundu.
Sektör için kendilerinden sonra gelecek olan nesle yol açmak adına gençlerle buluşmayı önemsediklerini söyleyen Mehmet Yalçınkaya, “Sektörde kendi yerimize gelecek insanları hazırlamak için elimizden geldiği kadar gastronomi öğrencileri ile bir araya geliyoruz. Üniversitedeki arkadaşlarımızın kendi alanlarında daha ileriye gidebilmesi için neler yapmaları gerektiğine dair tecrübelerimizi aktarıyoruz. Böylelikle onlara yol açmaya çalışıyoruz” dedi.
“Değerlendirme kuruluşları ile gastronomide kendimize çeki düzen vermemiz sağlanıyor”
Gastronomi alanında son yıllarda Türkiye’de çok önemli gelişmelerin olduğunu da aktaran Yalçınkaya, “Türkiye’de son dönemde özellikle gastronomi ile ilgili çok önemli gelişmeler var. Bu gelişmeleri konuşmamız lazım çünkü Türkiye’ye 2 tane çok önemli derecelendirme kuruluşu geldi. Bu kuruluşların ülkemize gelmesi gastronomi anlamında bizim de kendimize bir taraftan çeki düzen vermemizi sağlıyor. İnsanlar farklı yerlere gittiğinde bu tür derecelendirme kuruluşlarına bakarak işletmelere yemeğe gidiyorlar. Gastronomi gerçekten çok önemli. Yemek geliri biraz turizm gelirinin içerisinde gözükse de aslında bizim yiyecek-içecek sektörü olarak çok büyük payımız var. Dolayısıyla Michelin yıldızlı gibi ödüllü restoranların gelişmesi yurt dışındaki birçok kişinin dikkatini çekecektir. Uluslararası restoranlar açılacaktır. Bu restoranlara Türk malzemeleri gidecektir. Bu ürünler gidince de ülkemize ciddi anlamda ekonomik katkı sağlanacaktır” şeklinde konuştu.
“Bizim mutfağımız dünyada her ilde, ilçede yok. Tanınırlık artırılmalı, her yere restoran açmalıyız”
Türk mutfağının markalaşması adına tanınırlığının artırılması gerektiğinin altını çizen Yalçınkaya; bu anlamda dünya ülkelerinde, illerinde ve ilçelerinde Türk restoranlarının açılması gerektiğini ifade etti. Yalçınkaya aynı zamanda sektörün markalaşması adına yapılması gerekilenleri sıraladığı konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“Türk mutfağının kaçıncı sırada olduğunu bir kenara bıraktık. Bunları tartışmanın hiç kimseye bir faydası yok. Dolayısıyla biz Türk mutfağı markasını dünyanın farklı ülkelerinde restoranlar açarak, oraya insanların gelmesini sağlayıp, buralara ülkemizden ürünler satarak ülke ekonomisine nasıl katkıda bulunabiliriz, nasıl İspanya gibi san sebastian oluşturabiliriz gibi konulara odaklanmalıyız. Türk mutfağı dünyanın sayılı mutfaklarındandır diyoruz ama kime göre? Hiç kimse benim yoğurdum ekşi demez. Evet, Türk mutfağı genişlik, hacim, mozaik olması anlamında gerçekten dünyanın sayılı mutfaklarından. Fakat bu uluslararası boyutta nerede? Bunu ele almalıyız. Dünyadaki farklı ülkelerin illerine, ilçelerine gittiğinizde İtalyan, Çin, Fransa restoranlarını bulabiliyorsunuz. Fakat bizim mutfağımız her ilde, ilçede yok. Evet, biz döner ve kebap olarak varız ve bu yemeklerimizin de başımızın üstünde yeri var da biz dünyadaki illerde ne kadar restoran açabilirsek o kadar nar ekşisi, siyez bulguru satarız. Mesela İtalyan mutfağında dünyanın her iline İtalya’dan parmesan gidiyor. Bizim de kendimize ait ürünlerin bu restoranlar vasıtasıyla yayılmasına bakmalıyız. Yani sizin tanınırlığınız, ‘nerede, ne kadar varsınız’ ile ilgilidir. Çeşit sayısı ile olmuyor. Bu çeşitleri bu restoranlara koyup, insanlara tattırmak, yedirmek ve bu ürünleri de buralara satabilmemiz gerekiyor.”
Gastronomi sektörünün geleceğine inandıkları için üniversite olarak bu alana çok fazla önem verdiklerini söyleyen İGÜ Gastronomi Bölümleri Koordinatörü Doç. Dr. Serdar Egeli de, “Gastronomi sektörünün bir adım öne gitmesi için neler gerektiğini bugün şefimizle birlikte değerlendireceğiz. Gastronomiyi hem ekonomik hem sosyal hem de çevresel boyutla ele alabiliriz. Ekonomik boyutu en fazla kâr getiren sektörlerden biri. Sosyal açıdan baktığımızda da gastronomi olmazsa olmazımız ve sosyalleşmenin en temel unsurlarından. Çevresel olarak da son yıllarda iklim krizleri ve buna bağlı olarak sürdürülebilirlik konusu ana teması zaten. Üniversitemizin de sürdürebilirlik ana teması olduğu için bu çerçevede gastronomi bölümünü önemsiyoruz. Önemsediğimiz için de lisansımız, yüksek lisansımız, geçen sene açtığımız Ekmekçilik ve Pastacılık bölümümüz, dünyaya şef ihraç ettiğimiz Gastronomi İngilizce bölümümüz üniversite bünyemizde mevcut. Ciddi çalışmalarla ilerliyor, AR-GE çalışmaları yapıyoruz. Geçen sene çıkarttığımız Türk Mutfağı kitabından tutun da geleceğe yönelik vizyonlarımız adına önemli çalışmalar gerçekleştiriyoruz” dedi.
Etkinlik sonrasında da Cumhuriyetin 100. yılına ithafen Kurtuluş Savaşı ve Çanakkale Savaşlarını yâd etmek adına Balıkesir yöresine ait seferberlik çöreği ve hoşaf gastronomi öğrencileri tarafından ikram edildi.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.