İSTANBUL, (DHA) - Aşırı hava olaylarının Türkiye’nin pek çok şehrini etkilediğini ve ülkenin de içinde yer aldığı Akdeniz Havzası’nın iklim değişikliğine karşı en kırılgan bölgelerden biri olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Bengi Korgavuş, kentlerin acil olarak iklim değişikliğine karşı dirençli hale getirilmesinin önemini vurguladı. Korgavuş, “Küresel ısınmanın 1,5 dereceyle sınırlanması için kentlerde enerji sistemleri, ulaşım, binalar, atık yönetimi ve yeşil alanlar konusunda hızlı ve geniş kapsamlı dönüşümler yapılması gerekmektedir” dedi.
Son yıllarda gerçekleşen doğa olaylarının çoğunun doğrudan ya da dolaylı olarak küresel iklim değişikliği ile bağlantılı olduğuna işaret eden Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekan Yardımcısı ve aynı zamanda Kentsel Tasarım ve Peyzaj Mimarlığı Bölümü Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Bengi Korgavuş, “İklim değişikliğinin dünyamıza etkisi sadece sıcaklıkların artması değildir. Kuraklık, seller, yangınlar, su baskınları, fırtına, tayfun, hortum, kasırga ve dolu yağışları gibi aşırı hava olaylarının ve afetlerin sıklık ve etkisindeki artış, buzulların erimesi, okyanus ve deniz suyu seviyelerinin yükselmesi gibi birçok etkisi bulunmaktadır. Türkiye’nin de içerisinde yer aldığı Akdeniz Havzası, iklim değişikliğine karşı en kırılgan bölgelerden birisidir” diye konuştu.
Bu yıl, küresel ısınma etkisine ek olarak El Nino’nun etkisiyle Türkiye dâhil dünya genelinde aşırı hava olaylarının meydana geldiğini anımsatan Korgavuş, “Bu sebeple artan aşırı hava olaylarıyla karşılaştırıldığında bile 2023 yılı olağanüstüydü; tarihi sıcaklıklar, kontrol edilemeyen orman yangınları ve fırtınalarla damgasını vurdu” ifadelerini kullandı.
“2023 YAZI SICAKLIK REKORLARI KIRDI”
“2023 yılında Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül ve Ekim aylarının her biri, Dünya Meteoroloji Örgütü’nün ilgili aydaki bir önceki sıcaklık rekorunu büyük bir farkla geride bıraktı” ifadelerini kullanan Korgavuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Temmuz 2023, Kuzey Yarımkürenin kayıtlı tarihindeki en sıcak ayı olarak kayıtlara geçti. Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da sıcaklık rekorları kırıldı ve sıcaktan kaçamayanların bazıları için ölümcül sonuçlar doğurdu. ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi’ne göre Haziran ayından Ağustos ayına kadar dünyanın kayıtlı tarihteki en sıcak üç aylık dönemi yaşandı ve Temmuz ayındaki ortalama küresel sıcaklık, geçen yüzyılın ortalamasından 1,1 derece daha fazlaydı. Aşırı sıcaklıklar diğer hava olaylarıyla birleştiğinde bu sene yaşadığımız gibi orman yangınlarına, sellere, kuraklıklara ve fırtınalara katkıda bulunmaktadır.”
“YANGIN RİSKİNİ YÜZDE 80 ARTIRIYOR”
Daha yüksek sıcaklıkların, daha kuru koşulları yaratarak yangınların daha kolay tutuşmasına, daha hızlı yayılmasına ve daha yoğun yanmasına yol açtığına işaret eden Korgavuş, “Amerikan Jeofizik Birliği tarafından yapılan bir araştırmaya göre, yüksek sıcaklıklar orman yangını riskini de yüzde 80’e kadar arttırabilmektedir. Bu sebeple bu yaz yüksek sıcaklardan kaynaklanan, eşi benzeri görülmemiş yangınlar yaşandı” dedi.
“KURU TOPRAK SU BASKINLARINI SIK VE YIKICI HALE GETİRİYOR”
Dr. Öğr. Üyesi Bengi Korgavuş, aşırı sıcaklığın buharlaşmayı hızlandırdığını ve böylece yüzey sularını azaltarak toprağı kuruttuğunu da kaydederek şöyle devam etti:
“Kuru toprak daha az emici olduğundan su baskınlarını daha sık ve yıkıcı hale getirmektedir. Sıcak havalar ülkemiz de dâhil olmak üzere, dünya çapında rekor yağışlara yol açtı. Eylül ayında şimdiye kadarki en ölümcül Akdeniz kasırgası Daniel’in neden olduğu aşırı yağışlardan kaynaklanan sel felaketi, Libya, Yunanistan, Bulgaristan ve Türkiye’yi etkiledi. Özellikle Libya’da ağır can kayıplarına neden oldu. Afrika’nın Büyük Boynuzu’nda art arda beş mevsim yaşanan kuraklığın ardından sel baskınları geldi ve bu da daha fazla yerinden edilmeyi tetikledi.”
TEHDİT ÇARPANI OLARAK OKYANUSLAR
Deniz sıcaklıklarının da bu sene rekorlar kırdığına işaret eden Bengi Korgavuş, ortalama küresel okyanus yüzeyi sıcaklığının tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştığını belirtti. Isı artışlarının küresel deniz seviyesinde artışlara neden olduğunu da vurgulayan Korgavuş, “Birleşmiş Milletler, yüksek deniz seviyelerini daha tehlikeli kasırgalara, tayfunlara ve sellere yol açabilen bir ‘tehdit çarpanı’ olarak adlandırmaktadır. Ayrıca daha büyük fırtınalar ve deniz seviyesinin yükselmesi, kıyı topluluklarını ve küresel ekonomiyi tehdit etmektedir” dedi.
“HİÇBİR ZAMAN BU KADAR OLMAMIŞTI”
Korgavuş, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerinin bu sene olduğu kadar hiçbir zaman dünya çapında bu kadar etkili olmadığını vurgulayarak “Ancak ısıyı hapseden sera gazı emisyonlarının dünya çapında artmaya devam etmesi nedeniyle, dünyanın önümüzdeki birkaç yıl içinde kritik eşik olan 1,5 derece eşiğini geçeceği ön görülmektedir” ifadelerini kullandı.
“KENTLER KRİTİK BİR ROLE SAHİP”
Kentlerin iklim değişikliği ile mücadele de kritik bir role sahip olduğuna dikkat çeken Korgavuş, “Kentler iklim değişikliğinin hem en önemli kaynağı hem de yıkıcı etkilerinden en fazla etkilenen yerlerdir. Aynı zamanda da iklim değişikliğini azaltma ve önleme konularında en önemli çözüm alanlarından biridir” dedi.
Korgavuş, iklim değişikliğine dirençli kentler için şu önerilerde bulundu:
“Küresel ısınmayı 1,5 dereceyle sınırlandırmak için kentlerde enerji sistemleri, ulaşım, binalar, atık yönetimi ve yeşil alanlar konusunda hızlı ve geniş kapsamlı dönüşümler yapılması gerekmektedir. Karbon yutağı olan yeşil alanların miktarının kentlerde arttırılmasıyla, kentlerde karbon salınımının ve ısı adası etkisinin azaltılmasına, hava kirliliğinin önüne geçilmesine, kentin su yönteminin geliştirilmesine, sel, taşkın ve erozyon riskinin azalmasına katkı sağlanabilir. Yeşil altyapı sistemlerinin oluşturulması da kentlerde alınacak uyum önlemlerinin başında gelir. Kentlerde geçirimli malzeme kullanımı, yağmur suyu hasadı, yağmur bahçeleri, yeşil çatılar ve yeşil otoparklar gibi yeşil altyapı çözümleriyle su yönetimi yapılarak iklim değişikliği nedeniyle su kıtlığı çeken kentlerde su ihtiyacı karşılanabilir. Ulaşımda yaya ve bisiklet kullanımına öncelik verilen, yaya odaklı tasarım ve toplu taşıma sistemlerinin arttırılmasıyla kentlerde fosil yakıt kullanımı ve ulaşım kaynaklı karbon emisyonları azaltılabilir. Ayrıca kentlerde her alanda yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması, katı atık yönetimi, geri dönüşümün arttırılması, doğa temelli çözümler ve yerel iklim eylem planları ile kentleri iklim değişikliğine karşı dirençli hale getirmek mümkündür.”
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.