Yapay Zekânın ve robotların günlük hayatımıza daha fazla girmesiyle hukuk, etik ve ahlak boyutu da her geçen gün sosyal bilimciler tarafından daha fazla tartışılır oldu. 2 bin 500 yıllık felsefe tarihinde belki de en çok filozoflara ihtiyaç duyulacak dönemin yapay zekâ ve robot çağı olduğunu belirten Prof. Dr. Betül Çotuksöken, cevap bekleyen en önemli sorunun ise ‘Nerede duracakları’ olduğunu söyledi.
Altınbaş Üniversitesinde gerçekleştirilen ‘Felsefenin Hayatımızdaki Yankısı’ söyleşisinde Yapay Zekâ ve Felsefe ilişkisi üzerinde duruldu. İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı, Dr. M. Kaan Özkan’ın moderatörlüğünde gerçekleşen etkinliğin konuğu akademisyen Prof. Dr. Betül Çotuksöken oldu. Çotuksöken, “Zannedilenin aksine gelecek dönemde felsefecilerin işi daha da artacak. Mühendisler, filozoflarla birlikte çalışacak. Var olanın veri olarak değerlendirilmesi, kayda geçmesi, saklanması doruk noktasına ulaşacak. En zor konu da bu verileri kim, nerelerde kullanacak? Nerde duracağımızı nasıl bileceğiz? Felsefenin en önemli konusu bu olacak” açıklaması yaptı.
“Uzun vadede de etik davranmayan şirket batar”
Felsefenin düşünme, dış dünya ve dil arasındaki ilişkileri çözmeye çalıştığını anlatan Çotuksöken, “Felsefe bir referans noktası oluşturarak, sorunun adını koyar. Sorunları çözmek için dışardan bakabilmek gerekli sorunlara. Bunu yapabilen tek varlık insan. Çözüm ise daha bir üst boyut olan etik ve insan haklarıdır” dedi.
Baskılayan bir yapı olan kültürel normların, felsefe ile iyi geçinemeyeceğini dile getiren Çotuksöken; felsefe kültüründen pay almış kişilerin yaptıkları işleri daha iyi yaptıklarını, kendi dillerini dahi iyi kullandıklarını belirtti. İş etiğinin öneminden bahsederek uzun vadede etik davranmayan bir şirketin ayakta kalamayacağını ifade etti. Çotuksöken’e göre çatışmalar dünyasında yaşıyoruz ama insani değerlerle buluşmaya çalışmak lazım. “İnsani değerleri olmayan, insanlarına eşya muamelesi yapan, değer vermeyen, vatandaşlarının eğitim hakkını korumayan ülkeleri düşünün. Böyle ülkelerde göçler başlar, bağımsızlıklarını dahi kaybederler” diyerek dünyanın içinde bulunduğu bugünkü durumu tarif etti.
“Felsefe temelli düşünen ve davranan anne babalar, çocuklarına söylemlerinin gerekçesini anlatır”
Kuşaklar arasındaki ilişkilerde ya da çocukların eğitiminde felsefi yaklaşımın etkilerine değinen Çotuksöken, “Felsefe temelleri olan anne baba davranışına bir bakalım. Gündelik yaşamda tipik bir filozof tavrıyla olmasa bile bazı noktalarda çocuklarına karşı neyi, niçin yaptıklarının hesabını veren bir yaklaşım içinde olurlar. Farkındalığı olan bir anne, baba veya öğretmen, daha yetişkin kuşaktan kişiler, söylediğinin hesabını verir; gerekçesini açıklar, karşısındakini aydınlatır. Böylece karşısındakine değer verdiğini gösterir, diyalog ortamını başlatır” dedi.
“Okullarda Çocuklar için Felsefe dersinin zorunlu ders olmasını istedik”
Okullardaki felsefe eğitiminin çok önemli olduğuna değinen Çotuksöken, ancak buna istenen seviyede önem verilmediğini dile getirdi. 2004’te Talim Terbiye Kuruluyla okullarda Çocuklar İçin Felsefe dersinin zorunlu ders olması yönünde çalışmalar yaptıklarını ve ancak 1 saatlik ‘Düşünme Eğitimi’ isminde seçmeli bir ders konulmasına Bakanlıkça karar verildiğini hatırlattı. Uygulamaya baktığınızda bunun özellikle devlet okullarında yeterince etkili olmadığını belirterek nedenlerini şu şekilde sıraladı:
“Seçmeli olduğu için tercih edilmedi, başka alanlardan konuyla hiç ilgisi olmayan öğretmenlere, kredi doldurmak için ders verdirildiği için de amacına ulaşamadı. Bu, sorunlu bir durum. Sadece 8-10 saatlik formasyon alan insanlar bile bu dersi yapmaya çalışıyor. Oysa felsefe öğretmenlerinin nitelikleri çok önemli. Felsefe öğretmeni olarak ne anlıyor, çocuğa nasıl hitap edecek, ne yapacak? Günlük yaşamla felsefe bilgisi arasındaki bağı nasıl kuracak, felsefi düşünmeyle ve dile getirmeyle bunları nasıl aktaracak?”
“Aileler, çocuklarına edebiyat ve felsefe bağlantılı çocuk kitapları okutmalı”
Son olarak, ailelere de seslenen Çotuksöken, çocuklarına felsefe eğitimi aldırmak isteyen ailelerin gerçekten uzman kişilerden destek almalarını önerdi. Üniversitelerin, Türkiye Felsefe Kurumu ya da bazı sivil toplum kuruluşlarının bu türden etkinlikler düzenlediğinden bahsederek bunlardan en iyi olanlarının takip edilebileceğini belirtti. Edebiyat ile felsefe arasındaki ilişki üzerinde çok durulması gerektiğini de sözlerine ekleyen Çotuksöken, “Yaş gruplarına göre hazırlanmış, edebiyat ile felsefe arasındaki bağı kuran, çok iyi yazılmış çocuk kitapları var. Bunlar, çocuğun hayal gücünü de zenginleştirir. Eğer okumayı seviyorsa çocuk, bu sevgisi daha da ileri boyutlara taşınabilir. Ayrıca günümüzde çocukların öğrenme kaynaklarının çok farklı ve çeşitli olduğunu da unutmayalım. Dijital olarak her şey ellerinin altında bir bakıma. Okulun dışında da öğrenme kaynakları çok. İşimiz o bakımdan da çok zor” diyerek sözlerini tamamladı.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.